Peki Müslüman’ın diyeti mi olur Olursa nasıl olur? Kemal Özer kendisini gazeteci olarak tanımlıyor. Daha önce herhangi bir sağlık kurumunda bir sağlık eğitimi yada diyetisyenlık eğitimi almamış.Halkın temiz ve sağlıklı yiyeceklere ulaşmasına vesile olmak için sağlık eğitimi almanın da önemli olmadığı görüşünde. Bir çok sorunun çözümünde Kuran- Kerim’in ve HZ. Muhammed’in yaşamının yol göstereceğine inanıyor; günde 6-8 kez yiyin” diyen diyetisyenlere de gülüp geçiyor. Kendisine sorduk
'nereden çıktı bu kitap?' diye sorularımızı yanıtladı.
Dipnot.tv / özel Kemal Bey ilk olarak sizi tanıyalım. Siz ne iş yapıyorsunuz?
Gıda ve beslenme konularıyla ilgilenmek, halkın temiz ve sağlıklı yiyeceklere ulaşmasına vesile olmak için tıp fakültesini bitirmek gerekmiyor. Hatta tıp endüstrisinin içinde olmak, bazen gerçekleri açıklamaya engel bile olabiliyor. Ben bağımsızım, ‘temiz ve sağlıklı’ gıdaya kafayı taktım! Kirli, hileli, genetiğiyle oynanmış, katkı maddeleriyle makyajlanmış gıdaların, insan ve diğer canlıların sağlığı üzerindeki etkilerini araştırıyorum; bununla ilgili yazılar, kitaplar, makaleler okuyorum. Öğrendiklerimi insanlarla paylaşmak için kitaplar yazıyorum. Hayatın içindeyim, gıdalarla ilgili gördüğüm aksaklıkları ilgili mercilere yazıyorum, vatandaş olarak düzeltmelerini talep ediyorum. Ben kim miyim? Birçok sorunun çözümünün Kur’an’da ve Hz Peygamber’in yaşamında olduğunu düşünen bir aktivistim. Dogmalaşmış tıp kitaplarına da bağlı değilim, “günde 6-8 kez yiyin” diyen diyetisyenlere de gülüp geçiyorum! Piyasadaki diyet kitaplarının büyük çoğunluğunun güçlü bir sistem önerisinden ziyade kişisel kanaat veya tercihleri yansıttığını düşünüyorum.
Bir kitap yazdınız, nereden çıktı bu ‘Müslüman’ın Diyeti’…
Son üç-dört yılda yüzden fazla konferansa katıldım. Burada yöneltilen sorular ile Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi’ne intikal eden şikâyet ve dilekler toplumun ciddi bir doğru beslenme sorunu ile karşı karşıya olduğunu gösterdi. Bu süreçte GDO’nun siyasi, sosyal, ekonomik, çevresel, sağlık ve dinî risklerini ele alan Deccal Tabakta isimli bir eseri kaleme aldık. Bu eser, GDO meselesini birçok veçhesiyle ele alan tek eserdi ve oldukça ses getirdi.
Deccal Tabakta’dan sonra okur ve kamuoyundan daha çok soru, daha güçlü istekler gelmeye başladı. Yanıtlanması gereken çok soru vardı ve en çok sorulan soru ‘İnsan ne yemeli, ne yememeli?’ idi. Böylece aynı alt başlığı taşıyan Şeytan Ye Diyor! adlı kitap ortaya çıktı.
Her iki kişiden birinin şişman veya obez olduğu günümüz dünyasında, bir diyet kitabı salgını var. Bu kitapları yazanların çoğu ya doktor ya da diyetisyen! Her yeni çıkan kitap, yeni bir şey öneriyor ve bu önerilerin bir bölümünün ne yazık ki güçlü bir dayanağı yok. Birinin ye dediğine, diğeri yeme diyor. Öneri, ölçü ve yöntemler çelişkilerle dolu. Bu durum ciddi bir güven sorununa yol açmaktadır.
Müslüman’ın Diyeti ise meseleye kişisel öneri getirmiyor. Aksine Kur’an’daki vahyin ve Galen’den 20. asra kadarki kadim tecrübenin bir bileşkesini sunuyor. Batı beslenme tarzının hatalarını yüksek sesle dile getiriyor. Çelişkileri ortaya çıkarıyor.
Diyetin içeriğinde her şey var mı? Yoksa sadece ‘helal gıda’ adı verilen yiyeceklerden mi oluşuyor?
Bugün ‘diyet’, şişman veya obez kişilerin uyması gereken bir öneri paketi veya yiyecek-içecek listesi gibi algılanıyor. Oysa diyet bir yaşam biçimidir. Doğru ve sağlıklı beslenmedir. Bu nedenle yalnızca helal ve temiz gıdaları anlatmakla kalmıyor, bir yaşam biçimi inşa etmeye çalışıyoruz.
Müslüman diyetinin en önemli özelliği nedir acaba?
Az ve öz yeme üzerine kurulu. Azdan kasıt nefse hâkim olmak, zevk için yememek, ihtiyaç kadar yemek, olayı hedonist bir ritüele dönüştürmemek. Özden kasıtsa temiz, sağlıklı, fıtratıyla oynanmamış, endüstrinin eline düşmemiş hakiki gıdalarla beslenmek. Bu aynı zamanda Hz. Muhammed’in de beslenme biçimi. Dolayısıyla kitap bir boyutuyla, çağın şartlarını da göz önüne alan bir ‘Taam’ün Nebevî’ kitabı. Hz Muhammed’in beslenme ve koruyucu hekimlik önerilerini ilk kez bir bütünlük içinde sunuyor. Bu tanımıyla da alanında bir ilk!
Bir Müslüman’ın sofrasında olmazsa olmaz var mıdır acaba?
Müslüman sofrasında israfa yer yoktur. Bedenin sağlıklı olması için gerekenden fazlasının tüketimi de yasaklanmış ve israf olarak kabul edilmiştir. Bir Müslüman’ın sofrasında ‘helal ve temiz’ olan her şey olabilir. Tersten okursak, bu iki özelliği taşımayan ürünler Müslüman’ın sofrasında olamaz, olmamalı. Ancak buradaki kritik soru ‘temiz’den tam olarak neyin kastedildiğidir. Kur’an’daki ‘tayyib’ yani ‘temiz’ kelimesinden maksat ne? Şimdi Müslümanların ve belki tüm insanlığın üzerinde durması gereken nokta burasıdır. Acaba manevi kirlerden mi, hijyen de denilen basit maddi kirlerden mi, çağın en büyük sorunu olan ölümcül kimyasal kirlerden mi, biyolojik yani genetik kirliliklerden mi, ya da hepsinden mi bahsediyor? İnsan ve çevre sağlığını etkileyen bütün bu faktörler üzerinde çokça düşünülmesi gerekir.
Çok yemek yiyenler için bir tavsiyeniz var mı? Nasıl kurtulurlar acaba bu dertten, az yemek yemek mümkün müdür acaba?
Çok yememek her zaman mümkündür. Unutmayınız ki her açlık hissi, gerçek açlık değildir. Öncelikle yapılması gereken beyne “Artık ben seni dinlemeyeceğim ve kendimi kontrol edeceğim” diye mesaj gönderebilmektir. Bundan böyle her açlık mesajının yiyecekle ödüllendirilmeyeceğini kararlı bir hissiyatla beyne anlatabilmektir.
Gerçekten de hissedilen her açlık duygusu, gerçek açlık değildir; bunların bir bölümü susuzluğun açlık zannedilmesidir. Bunun anlamanın en iyi yolu, açlık hissedilince bir veya iki bardak su içip 20-25 dakika beklemektir. İki bardak su içmemize rağmen hâlâ açlık hissi varsa ve yediğimiz güçlü yemeğin üzerinden de en az 4 saat geçmiş ise gerçek bir açlıktan söz edilebilir. Unutulmaması gereken en önemli nokta az yemenin ancak az yiyerek sağlayabileceğidir! Veriler gösteriyor ki çok yiyenler, sık sık yiyenler ve az su içenler daha çabuk acıkıyorlar. Ayrıca rafine şeker ve tatlandırıcı barındıran ürünler ve beyaz ekmek, beyaz pirinç gibi gıdaları yemek de sık acıkmaya, dolayısıyla çok yemeye yol açar. Mutlaka bunlardan da kurtulmak gerekir.
Haz eksenli tüketim biçimi ve kirletilmiş gıda ne demek acaba? Bunlar yeni duyduğumuz kavramlar, açıklayabilir misiniz?
Kirletilmiş gıdadan kasıt, gerek üreticilerin gerekse de küresel siyasi hesapları olan çevrelerin, gıdayı amaçlarına araç yapmalarıdır. Ürünün raf ömrünü uzatmak için uygulanan her işlem gıdanın niteliğini bozar. Sözgelimi bir meyveyi meyve olarak değil de paketli meyve suyu olarak tüketmek istediğinizde maruz kalacağınız liste şöyle özetlenebilir: UHT, pastörizasyon, radyasyon verilmesi gibi çok sayıda endüstriyel işlem ile koruyucular, lezzet artırıcılar, kıvam artırıcılar gibi bilumum katkı maddeleri. Kaldı ki günümüzde meyvenin kendisinde bile onlarca sentetik kimyasal var ve bunlar birçok hastalığı tetikliyor. Bugün raftan satın alınan hemen her ürün öylesine işlemlerden geçiriliyor ki artık o ürüne gıda demek, gerçek gıdalara haksızlık olur. Bunlar bizim fiziki açlığımıza giderirken biyolojik açlığı gideremezler. Bilakis daha çok acıkmamıza ve sonuç olarak hastalanmamıza yol açarlar. Gıdanın doğasında olmayan yapay tatlandırıcılar, renklendiriciler, hacim ve kıvam artırıcılar, lezzet artırıcılar ve koruyucular, bağımlılık yaratırlar. Bu bağımlılık, alkolik olmaktan daha tehlikelidir. Alkolik kimse sorunun nedenini bilir. Kirlenmiş, haz eksenli yani sentetik çağın sentetik gıdaları bunu bilmemizi de engelliyor ne yazık ki!
Bu kitabınızdan faydalanmak için gerekli bir şart var mıdır, örneğin Müslüman olmak gibi?
Hayır! Asla! Tüketim biçiminin sağlıklı ve dengeli olup olmadığını merak eden veya tüketim miktar, aralık ve sıralamasındaki sorunları gidermek isteyen genç-yaşlı, kadın-erkek, inanan-inanmayan herkesin yararlanması gereken bir çalışma. Kaldı ki Kur’an ve Hz Peygamber’in sünneti sadece Müslümanlar için değil, tüm insanlık için sağlıklı öneriler getirir. Yararlanmak isteyen herkese de açıktırlar. Bundan istifade etmek için Müslüman olmak da gerekmez. Nasıl ki bugün batı tıbbı orucun beden için çok büyük bir tedavi etkisi olduğunu belirtip Müslüman olmayanlara da öneriyorsa, herkes İslam’ın önerilerinden kendi sağlığı için yararlanabilir, yararlanmalıdır da. Müslüman’ın Diyeti kitabından da yararlanmalıdır.
İnansın ya da inanmasın, Müslüman olsun ya da olmasın, her insanın sağlıklı ve kaliteli bir hayat sürme hakkı vardır. Bunun yolu da büyük ölçüde beslenmenin disiplin altına alınmasından geçiyor.
Müslüman’ın Diyeti de herkese bu yolu göstermeye çalışıyor.
Bir dönem helal gıda kavramı konuşuldu, siz ne düşünüyorsunuz acaba bu konu hakkında? Etiketlerde helal gıda olmalı mıdır sizce?
Şu an tüm dünyada üzerinde konuşulan şey, helal gıda ticaretidir. Yani işin maddi yönü konuşuluyor. Bu işe soyunanların ekseriyeti, helal gıdanın tüketilip tüketilmemesini vicdani olarak önemsemiyor. Onlar helal gıda pazarından daha fazla pay alma peşindeler. Samimiyetten uzaklar ve bu nedenle başarılı olma şansları da az. Şayet üretici ve tüketici helal gıda talep etmiyorsa ve bu konuda özel bir hassasiyeti yoksa, sorun sertifika ile çözülemez. Bugün, Kur’an’ın kesin bir dille haram kıldığı ve Peygamberlerin bile kaldırmayacağı yasakları içeren çok sayıda gıdaya dahi ‘helal’ damgası vurulabiliyor. Elbette her türlü inanç ve dünya görüşü mensuplarının, inandıkları değerlere uygun gıdaların üretilmesini talep etme ve bunları tüketme hakkı vardır. Herkes de bu hakka saygı göstermelidir. Ama bunu çıkar aracına dönüştürmek kabul edilebilir bir şey değildir. Bu konu, Şeytan Ye Diyor! kitabında detaylıca ele alınmış, olumsuz örnekler ve riskler soru cevap şeklinde sıralanmıştır. Helal sertifikası ile uğraşanlar, Müslüman gıda üreticileri ve Müslüman tüketiciler Kur’an’daki ‘temiz’ kavramının gerçek anlamını kavramadan, helal gıdadan da ne kastedildiğini anlayamazlar. Kur’an, insan sağlığına zarar veren hiçbir gıdayı temiz kabul etmez.
Sizin özel bir oruç diyetiniz var mı? İftar için önerileriniz var mı?
Burada öncelikle şunu belirtmeliyim ki; oruç tutan kişiler Ramazan tamamlandığında hâlâ aynı kiloda iseler veya kilo almışlarsa, oruçla amaçlanan tüm yararlardan kendileri mahrum etmişler demektir. Oruç, 11 ay aralıksız çalışan sindirim sistemini istirahata alan ve bedenin sağlıklılığını amaçlayan bir ibadettir. Ama özellikle iftarda insanların çoğu normal zamandan çok fazla ve karıştırarak yiyorlar. Bu da orucun yararlarından mahrum kalınmasına yol açıyor.
O halde nasıl beslenmeli? Kitabın Ramazan Diyeti bölümünde yine Hz Muhammed’in sünnetinden hareketle sağlıklı bir öneri getiriliyor. Özetlersek, iftara hurma ile başlamalı ve hurmanın sayısı birden fazla olmalıdır. Mesela ben 8-10 adet yiyorum. (Hurma oldukça besleyicidir; rafine şeker veya glikoz içerikli başka zararlı tatlıların tüketilmesine engeller.) Sonra en az iki bardak su içilmelidir. Ardından kavun, karpuz veya salatalık yenilmeli ve sofradan kalkıp akşam namazı kılınmalıdır. (Namaz kılmayanlar ara verip 10-15 dakika yürüyebilir.) Bu ilk etap, 15 saat istirahat ettiği için kuruyan mide ve bağırsakları ıslatıp hareketlendirecektir. Ayrıca düşen kan şekeri dengeye gelecektir.
Ana yemekler namaz arasından sonra yenilmelidir. Böyle yapanlar kesinlikle daha az yiyecekler ve oruçtan maksimum derecede yararlanmış olacaklardır.
30 Temmuz 2012