Nerede hata yaptık, yapıyoruz?

Bir milletin en değerli şeyleri, şüphesiz o milleti millet yapan mefhum ve unsurlardır. Bunların başında din, aile, ahlak ve âdalet gelir.
 
Ahlâkî meziyetlerimizi yitirmişsek, adalet duygumuz sarsılmışsa, aile tarumar olmuş ise orada durup düşünmek zorundayız.
 
Batıya baktığımızda aile yapımız, şüphesiz iyi durumda. Ama ölçü batı değil, İslam! İslam’ın aileden beklediklerine baktığımızda ise durumun iç açıcı olduğu söylenebilir mi? Aynı şey âdâlet içinde geçerli. Batıda hukuk bizden daha iyi işliyor olabilir, ancak bu âdâletin olduğunu göstermez. Âdâlet hukukla sağlanabilir, lakin hukuk âdâlet demek değildir.
 
Ahlaki meziyetlerde de herkesin ölçüsü farklı olabilir. Yine biz İslam’ın ölçüsüne göre baktığımızda sınıfta kaldığımızı söylenemez mi? ‘Bir yerin ahlâkî durumunu anlamak istiyen birinin çarşı pazarına uğraması yeterlidir’ der eskiler. Ne buyuruyordu Allah’ın Rasülü (a.s.); “Bizi aldatan bizden değildir!”
 
Herkes kendine sorsun birbirimizi aldatıyor muyuz, aldatmıyor muyuz? Aldatmıyoruz diyorsak, hiçbir mesele yok demektir. Yok cevap farklı olacaksa o zaman oturup “biz nerede hata yaptık” suâlini samimi bir şekilde sormalıyız.
 
Dün kızlar ‘örtüsü ile okusun’ diye mücadele edilirken, şimdi ‘ne oldu bizim kızlara’ ya da ‘böyle örtünecekseniz örtünmeyin bari’ gibi haklı ya da haksız cümleler sıklıkla kurulur olmuşsa, âile, evlilik, nafaka, erkek ve/veya kadının mükkellefiyetleri ve sorumsuzlukları, kazancın ve beslenmenin helâlliği tekrar tekrar gözden geçirmelidir. Gayretullah’a dokunacak hâllerimiz konusunda nasuh tövbesini yapmak zorundayız.
 
Son günlerdeki eşcinsellik, LGBT sapkınlığı, nafaka, eşe dayak, cinayet, boşanmaların artması, hukukun erken saydığı evlilikler nedeniyle ortaya çıkan hapis cezaları, ahlak ve aile meselesi yoğun olarak tartışılmaktadır. Bu hataların bir kısmı içinde KADEM isimli STK’ya yönelik eleştiriler yükselmiştir. Hatta KADEM’in sadece aileye değil, AK Parti’ye de zarar verdiği yazılıp çizilmiştir.
 
Taraflar özellikle sosyal medyada sert tepkiler ortaya koymuş ve koymaktadır. Biz de bu hafta eleştirilerin odağındaki KADEM’in genel başkanına bazı suâller yönelttik. Cevapların takdiri size ait.
 
Kapak konumuz ise tıbbın tabu konularından biri olan beyin ölümü ve organ ticareti. Hikâyesi yarım asrı geçen beyin ölümü tezi, gün geçtikçe çökmektedir. Tıpçılardan ilahiyatçılara, beyin ölümü teşhisi konulan kişilerin ailelerinden hukukçulara, çeşitli çevrelerden yükselen eleştiriler ne yazık ki tıpçılar tarafından pek hoş karşılanmıyor.
 
Tıpçıların ilk tepkisi, bitkisel hayat ile beyin ölümünün karıştırıldığı, beyin ölümü gerçekleştiği hâlde yeniden hayata dönenlere hatalı teşhis yapıldığı yönünde. İşte tam burada şu suâlleri yöneltmek zarureti doğuyor:
 
- Bu hatalı teşhisi koyanlar yine tıpçılar değil mi?
- Bitkisel hayatta olduğu hâlde beyin ölümü teşhisi konularak öldürülen kimselerin sorumlusu kimlerdir?
- ‘Tıp ve imkânlar gelişti’ denildiği hâlde bunca hasta niye var ve hastalık türleri neden sürekli artıyor?
- Devletlerin ve ailelerin sağlık maliyetleri neden her yıl katlanarak büyüyor?
- Beyin ölümü teşhisi koyduğunuz bir kişi ya ölmemişse? Organları alınırken o kişi öldürülmüş olmaz mı?
- ‘İçtihat kapısı açıktır’ diyen ilahiyat çevreleri, farklı fetvalar ortaya çıktığı hâlde beyin ölümü ve organ nakli söz konusunda olduğunda 40 yıl önceki dayatma fetvayı neden gözden geçirmez?
Suâllerimizi çoğaltabilir ama zaten detaylar ve daha fazlası dosyamızda!
 
15 Temmuz iç savaş, işgal ve soykırım girişiminin 3’ncü sene-i devriyesindeyiz. Allah bir daha 15 Temmuzlara neden olacak hatalar yapmamıza izin vermesin! Bir ihanet şebekesinin devlet ve millete faturası ortada, inşaallah FETÖ mücadelesi doğru yapılır ve yeni FETÖ’lere geçit verilmez!

S-400’ler nihayet geldi. Hayırlı olsun. İnşaallah daha iyilerini, tez vakitte millî imkânlarla kendimiz yaparız. S-400 ve F-35 sürecinde ülkenin izzetini koruyucu tavrı nedeniyle AK Parti iktidarı ve Saygıdeğer Cumhurbaşkanımıza müteşekkiriz. Bu, bize ve düşmanlarımıza ders olmuştur!
 
Vesselam.