Gerçek Hayat Dergisinin 1119. sayısının editör yazısı
Bir deli veya yetişmiş bir adam ülkenin veya tüm dünyanın gidişatını tersyüz edebilir. Tarih bunların örnekleriyle dolu. Siyonist çetenin en azılılarından netanyahu ve diğer terörist kadro, yahudilerin 3-4 asırdır inşa ettiği düzeni ve dayatılmış yahudi imajını yerle bir etti.
Yönetimler bir yana artık tam da yahudilerin söylemine uygun ama tersinden iki kampa bölündü. Yahudiler ve köleleri goyimler yaklaşımı şimdi artık
insanlar ve siyonist yahudi teröristler şekline büründü.
Daha şimdiden gittikleri pek çok yerden kovuluyorlar. Artık kimsenin onların yüzünü dahi görmeye tahammülü yok. Bu onlar için iyi günler ve çok yakın gelecekte bırakın işgal ettikleri Filistin topraklarını, yeryüzünde sığınacak bir kara parçası bile bulamayacaklar.
Ki onlar, SS subayları içine yerleştirdikleri siyonistlerin Filistin’e gitmeyi reddeden fakir yahudileri katletmelerinin faturasını, yahudi Hitler’in günah galerisine ekleyip, bir asırdır “mazlumluk ve mağdurluk” edebiyatı yapıyorlardı.
2. Cihan Harbinde sanki sadece yahudiler ölmüş veya Hitler sadece onları öldürmüş gibi naralar attılar. Siyonistlerin bizzat öldürdüğü birkaç bin yahudinin canı hariç, (dönemin dünya nüfusunun yüzde 3 civarındaki) katledilen çoğu sivil 70-80 milyon insanın canı can değildi.
Dünyayı her zaviyeden ateşe veren bu azgın kavim, ölen yahudi değilse dünyanın geri kalanının tamamı ölse umurunda olmaz ve hatta o gün bayram eder. Çünkü bunlar insanlığın en azgın ve en arsızı. En yalancı, en hırsız ve en düzenbazı…
İngiliz’in Osmanlı sefirinin karısı Lady Montagu’nun tabiriyle bir yere bir yahudi girmişse geçmiş olsundu. Bu sözün söylendiği yıllarda onlar sadece Osmanlı’nın değil, Avrupa’nın ve hatta Amerika’nın da canına ot tıkıyorlardı.
Bunca gerçeğe rağmen ele geçirdikleri veya devşirdikleri Amerikan ve Avrupa film endüstrisi ve de medya üzerinden pazarladıkları “holokost safsatası”nın üzerinden mazlum ayağına yattılar ama artık büyü bozuldu. Artık ‘yahudi holokostu’ değil,
Filistin ve insanlığın soykırımı var ve
o soykırımcılar da dünyanın akışını değiştiren Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı
Kerim Han’ın çabaları neticesinde bir soykırım ve savaş suçu firarisi.
İşte memleket olarak çöpten olsun ama bizden olsun zihniyetiyle ve insan yetiştirmeyi ihmal hatamız yüzünden beceremediğimiz veya ihmal ettiğimiz yetişmiş bir adamın neler yapabileceğinin müsbet örneği de Kerim Han’dır.
Dün sadece Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir için tutuklama kararı verebilen bir UCM, sadece bir savcı değişimi ile Ukrayna’da savaş suçları işleyen Putin için de, Filistin’de soykırım yapan netanyahu ve yoav gallanta için de tutuklama kararı çıkarabilmiştir. Bu değişim ve devrim aslında Kerim Han’ın esaslı dosyasından kaçamayan UCM hâkimlerinin eseridir.
Cihanı soyarak servet sahibi olmuş yahudiler eliyle ifsad edilen dünya; siyonist, evanjelist, illüminaticilerin elinde yanık ekmek yapma kıvamına getirilmişti ki, Mescid-i Aksâ’nın yıkılmasını engellemek maksadıyla HAMAS’ın 7 Ekim’de başlattığı hamle sayesinde yıkım girişimi durmuş, Gazze ve Gazzeliler kendilerini Mescid-i Aksâ’ya feda etmiş ve bu sayede de insanlıkta uyanış, öze dönüş ve vicdan hareketi başlamıştır.
Ve insanlık; gözleri önünde canlı canlı işlenen Gazze’nin yıkımı, Gazzelilerin ter, gözyaşı ve kanı ile yoğrulmaktadır. Önce yahudi propagandası ile uyutulan dünya, şimdi yahudilerin yaptığı soykırımla uyandırılmakta.
Asla ‘uyandı da ne oldu’ denmemelidir. Zira bu uyanış çok şeye gebe. Yeni güçlerin doğumuna. Hepsinden öte işittiğimiz çığlık, insanlığı karanlığa saplamaya çalışan emperyalist, sömürgeci, yalancı, hırsız, düzenbazlığa karşı âdil bir dünyanın doğum sancılarıdır. Yüceliğin tercihi bu yönde.
Zulmün tırnaklarının sökülmesinin bir bedeli olur. Zalimin hesabının görülmesini hızlandıran bir kan şart olabilir. Meseleye buradan bakınca, 2028’de tarihteki çöplüğüne bir kez daha atılacak olan yahudinin; Gazzelilerin kanı, insanlığın gözyaşı ile kendi mezarını kazıyor olduğunu görürüz. Biiznillah o günü çoğumuz göreceğiz. Hem de o zaman bu mürekkepler kurumamış bile olacak.
Yazımızı Hasan Ali Yıldırım’ın “Yüzyıllık horultu” başlıklı yazısındaki şu cümlelerle bitirelim:
“
Horlama hakkımız engellenemezdi. Tam yüzyıldır horul horul horluyoruz. Doymadık mı bu alilleştiren uykuya? Bezmedik mi bu zelilleştiren horultudan? Bizi yücelere taşıyan sancağı düştüğü yerden kaldırıp niçin yüceltmiyoruz? Niçin onu yücelttikçe kendimizi de yüceltmiyoruz? Boyunduruklarımızdan ne vakit kurtulacağız? Ümmet bizi bekliyor peki biz kimi bekliyoruz? Neyi bekliyoruz? Bekliyor muyuz? Bizi Gazze uyandıramıyorsa ne uyandıracak? Sûr’un sesi mi?”
Bu haklı çığlık bir ıstırabın ve gönülleri fetih arzusunun sesidir. Umudumuz odur ki, o gün yakındır ve belki de uykudan uyandık da dünya gaile ve endişeleri ve de bazılarının bagajı yüzünden mahmurluğu atmakta güçlük çekiyoruzdur.
Âlemlerin Efendisi Resulü Ekrem Hz Muhammed Mustafa (a.s.v.)’nın dünyayı şereflendirmelerinin yani 12 Rebiülevvel’in yeni bir sene-i devriyesine girdik. O gün bütün Gazze’nin ve hatta bütün insanlığın sevinmesi niyazı ile!
Vesselam!