Artık herkes
nano ve
biyoteknoloji tabirine âşina oldu. ‘
Kirlenmeyen’ ve / veya ‘
ıslanmayan kumaş’ ‘
bozulmayan boyalar’ diye uzayıp giden pazarlamalar kapladı her yanı nanoteknoloji ile üretilen eşyalarla...
Kimse ‘
ıslanmıyorsa, kirlenmiyorsa, bozulmuyorsa, nasıl nefes alacak eşya’ diye sormuyor. Sorulması gereken daha onlarca suâl var ama bunu idrak edip soracak adam yetiştiren bir sisteme de sahip değiliz. Sahip olduğumuz şey ‘
yeni olan iyidir’ yalanı.
İnsanın bütünleşik ancak mobil organına dönüştürülen, insana kapalı dünyaya açık cep telefonlarının mâruz bıraktığı ‘
SAR’ olarak isimlendirilen radyasyon değerleri gösteriyor ki, teknoloji geliştikçe zararları da katlanarak büyüyor.
Yine kimse ‘bu SAR nedir, ne işe yarar, ne zararı vardır’ diye sorgulamıyor. Telefonu alırken fiyatı, kamerası ve hatta kılıfı kadar ilgi duymuyor yayılan radyasyona.
Biyokteknoloji denilen şey, canlıların genetik yapısını değiştirmenin teknik adı. Allah’ın yaratma biçimi olan fıtratla savaş. Yani Allah’ın ‘
yapmayın’ dediğini inatla yapmak! ‘
Bozmayın’ dediğini kasten bozmak! Nisa Suresi 119’da ifade edildiği üzere şeytanın emrine tabi olmanın teknolojik adı.
Biyoteknolojiyi bilmek başka bir şeydir, bunu canlıları kısırlaştırmak, yok etmek, silaha dönüştürmek, besin değerlerini değiştirmek veya başka kötü bir maksatla kullanmak başka bir şeydir. Hâşâ Allah-ü Teâlâ bir şeyi eksik bırakmış da, kendini zeki sanan sıradan bir kişi bunu iyileştirdiğini iddia ediyor ve biz de buna inanıyoruz. Herkes herkesi aldatabilir. Ancak Allah’ı aldatamaz. Aldananlar ise mihenktaşı Kur’an ve sünnet olmayanlardır.
Bugün ‘
Rockefeller Tıbbı’nın ilaçlarının kâhir ekseriyeti
recombinant DNA teknolojisi ile üretiliyor. Üstelik bu teknoloji de öylesine ileri gidildi ki, artık bir organizma istenilen şekle sokulabiliyor. Hücre aslî hüviyetinden çıkarılıp, bombaya dönüştürülebiliyor.
Bu sayede insan nesli ya soykırıma mâruz bırakılıyor, ya da acıklı bir hâle sokuluyor. Yazdıklarımız bugün için bazılarınca bilim karşıtlığı veya cahilene sözler olarak gelecektir ve gelmektedir de. Ancak bu metinler tarihe not düşmedir ve 30 belki de 50 yıl sonra arşivlerden çıkarılıp okunduğunda bize mi, yoksa recombinant teknolojini uygulayan ve / veya savunanlara mı kahredecek, beddua edecekler ömrümüz olursa göreceğiz. Biz görmesek de görenler olacak.
Bilim, insan bedeninin sadece yüzde 5’ini keşfedebilmiştir. O keşfin de ne kadar doğru temellere dayandığı meçhul. İyi ki de yüzde 5’i geçememişler. Tümünü bilebiliyor olsalardı bugün kainatta insan değil, insan görünümülü robatlar dolaşıyor olurdu. İnşaallah Allah daha fazlasına erişilmesine izin vermez.
Daha fazlasını elde etmeleri insanı koruyan değil, bozan, tahrip eden bir yapıdır. Sözlerimiz bilim karşıtlığı değil, insanı koruyan bir düşünce sistematiğidir. İlerleyen sayfalarda minicik canlıların yani böceklerin nasıl savaş aletine dönüştürüldüklerini okuyacaksınız.
Bununla yetinmeyecek, kendini kâinatı ifsada memur kılan çevrelerin siyasî, iktisadî ve askerî mânâda insanlığı nasıl kuşattıklarını göreceksiniz. Acaba bu gelişmeler bize ne söylüyor? Herkes düşünmeli!
Yine dolu bir sayı ile karşınızdayız. Lütfen doğruyu ve iyiyi yayıp, kötülüğe de mâni olalım. Bir ferdi daha kurtarmak, dünyanın en kazançlı işi değil mi? Vesselam!