Star yazarı Selahaddin Eş Çakırgil ile şahsen tanışmaz isek de zat-ı âlilerini 70'lerin sonunda beri bilirim. Neredeyse her ülkenin Türkçe yayınlar yaptığı hani şu ‘kısa dalga dönemleri' var ya o günlerdeki Tahran radyosundan ve çıkardığı dergi, yazdığı yazılardan da…
Geçen hafta ‘din ve mezhep' konulu yazısında şunları yazdı:
“Mesela, İran'da da mezhep, aynı zamanda din demektir. Yani, Şia bir mezhep değil, İslam'ın bütünü şeklinde anlaşılır. Ehl-i Sünnet mezheplerinin de kendilerini İslam'ın tamamı olarak saymaları gibi... Avrupa dillerinde de, din ve mezhep, aynı mânâda kullanılmakta. Kişinin dininin sorulduğu belgelerde, ‘religion' hanesinin karşısında Katolik, Ortodoks, Evangelist veya Yahova Şahidleri, Muslim, Yahudi, Budist gibi karşılıklar yazıldığı görülür.”
Dikkat ederseniz Müslümanlar için sadece Müslim yazılmış, mesela Şafii, maliki, Hanefi değil…
Kuşkusuz bir Protestan'ı, Ortodoks'u “kâfir” gören bir Katolik için, Katoliklik bir dindir. Kendileri İran'da uzun süre yaşadığı için kuşkusuz bizden daha iyi bilirler, Şia'nın kendini din olarak görüp görmemesini. Lakin Sünni'lerin kendilerini İslam'ın yerine koydukları iddiasına katılmıyorum.
Şia kendisi gibi olmayanı ehl-i küfür olarak görüyorsa, bir Katolik'ten elbette farkı yok. Ama ben aklı başında, meselelere vakıf hiçbir Sünni'nin, Şia'yı İslam dışı gördüğünü görmedim. Kaldı ki, Şia'yı İslam dışı görmek kimin haddine.
“Ben Amerika'da iken” diyen adamın sözü gibi olacak, ama birkaç hafta önce Azerbaycan'daki konferans öncesinde bir çay salonuna girmiştik gençlerle. Bir masaya oturduk, bir yandan çay bekliyor, diğer yandan da sohbet ediyorduk. Hz Âişe annemizden bir örnek verdim. Tam bu sırada çevremizdeki bazı kimselerin bize kulak kesildiğini gördüm. Bazıları sandalyelerini bize yaklaştırmaya başlamıştı bile. O an cep telefonuma yanımdaki arkadaşlar “dikkatli olun” dercesine şu mesajı gönderdiler: “Hocam burası Şii kahvesi, Hz Âişe (r.a.) demeniz dikkatlerini çekti.”
Ne var bunda? Annemiz Hz Peygamber (s.a.v.)'in muhterem zevceleri ve Mü'minlerin annesi değil mi? Aklı başında olmayan bir Şii için değil, demek ki. Benzeri bizde de görülebilir, ama bunlar istisna bile sayılmayacak kadar azdır.
Başkalarını bilmem ama Allah şahittir ki, Hz Muhammed'in dinindenim, başkasının değil.
* * *
Sünniler arasından mezhebini dinleştiren var mı, bilmiyorum. Kim bilir üç beş çıkar. Taklit ettiği “mezhebin İmam-ı kimdir” desek kaç kişi bilir ki zaten. İmam-ı Mâturîdî merhum hakkında kaç Müslüman dört başı mamur üç cümle kurabilir ki? Çoğunluğun mezhebini dinleştirmekten ziyade, atasının dinine körü körüne bağlanmak olsa gerek bu. Mesele tekfirciler ise, o her zaman vardı zaten.
Bugün İslam'ı, yolundan gittiklerini düşündükleri ölü ya da diri kişilerden ibaret sanan sayısız “Müslüman” var etrafımızda. Tasavvufu eleştirenlere bir bakın, onlara bu bilgileri üfürenlere toz kondurmazlar. Söz açıldı mı, Peygamber'e gösterilmeyen tazim ve hürmet onlara gösterilir. Benzeri mutasavvıflar için de geçerli. İşin doğrusuna bakarsanız, ortada ne tarikat kaldı, ne de mürit. Genellikle cemaatle, müntesiplik karıştırılıyor. Bu başka bir bahis, ama ortada zaten ne tasavvuf var, ne de mutasavvıf.
Şimdiki sorun, herkesin kendini kimin ne amaçla yönettiğini bile anlamadığı cemaatini “pek az istisna”dan görmesi. Her tip hizipteki kanser şu: Tek yol İslam, o yol da bizim cemaatten geçer anlayışı.
Aslına bakarsanız, herkes kendince sağlam bir yolda. Ama sürdüğümüz sefalet de ortada. Gerçeği görmek için iki göz yetmiyor, bir de ölmemiş gönlün hakikat gözü gerek, o da bizlerde yok.
Bir ayet, hadis örneği veremeyenler, hocalarının en sıradan cümlesini dahi örneklemekten geri durmuyor. Hele ki bazı kardeşler... Öksürüğümüz için bile “üstad/hazret/efendi” diye bir giriyorlar, çık çıkabilirsen meselenin içinden. Kimin kimden olup olmadığının önemi yok. Önemli olan körü körüne bağlılık. Koskocaman İslam tarihinde nice âlim, abid, fazıl, zahid kimseleri yok sayıp; her şeyi intisap ettiği yapıdan ibaret görmek ne büyük kayıp, ne büyük acziyet. Dinse, galiba bunlar din.
Bu eleştirilerimiz şu ya da bu kişiler falanca şahısla alakalı değil. O ayrı bir bahis. Hiçbir bilgi kimsenin keşfi veya tekelinde de değil. İlim ve takva babında, Peygamberlerden başka aşılamayacak kimse de yok.
İslam'ı sadece Kur'an'dan ibaret gören, Hadis-i Şerifleri reddeden, İmam-ı Mâturîdî veya İmam-ı Azam veya benzeri ulemayı eleştiren yahut yok sayan günümüzün yeni “din taciri” veya kimseye söylemeden kendi nefis dinini inşa etmeye çalışanlar ise ayrı bir bataklık.
Bu tiplerin dilleri, Fahri Kâinat Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)'i sıradanlaştıracak kadar uzun. Hz Ebubekir, Hz Ömer, Hz Osman, Hz Ali ve diğer Sahabe-i Kiramdan söz ederken kahvedeki çay arkadaşından söz eder gibi laubali ve zavallı. Bunlar yeni türemedi, hep vardı ve var olmaya devam edecek.
İnsan mükerrem, cahil, aptal, ahmak, kul, âlim, veli, âbid ve zâhiddir. Allah'a mâbud, Peygamber'e Peygamber, Sahabe-i Kiram'a sahabe, kula da kul gibi muamele gerek. Allah ve Peygamber dışında nakıs olmayan yok. Hiç kimseye aşırı iltifat, hürmet ve tazim de etmemeli. Seçkinleri çoğu kez, çevresindekiler yoldan çıkarır. Hiç kimsenin sözü, Ayet ve Hadislerden önde tutulamaz. Sahih Hadisler, Ayetlerin şârihi. Müslüman için yegâne önder/lider Hz Muhammed Mustafa. Örnek / rehber / kılavuz arayan O (s.a.v.)'e bakar. Allah (c.c.)'e ulaşmak isteyen, O'nun gibi olmaya çalışır. Bizi doğru yola ve O'nun yoluna ileten âlim, fazıl ve kâmil zatlara da sözümüz yok. Anlayana, gerisi şeytanın murdar işleri…
OKUNACAK KİTAPLAR
Aliya İzzetbegoviç, İslam Deklarasyonu, Fide Yay
Aliya İzzetbegoviç, Köle olmayacağız, Fide Yay
En Çok Okunan İçerikler
08 Kasım 2023
09 Aralık 2023
08 Kasım 2023
09 Kasım 2023
05 Kasım 2023
17 Mayıs 2023
15 Temmuz 2023
01 Haziran 2023
17 Mayıs 2023
15 Mayıs 2023