Kemalist rejim aile sistemine pek dokunmasa da eğitim sistemini hallaç pamuğu gibi atmıştı. Hatta çocuğu teşvik etmiş, çok çocuğu olan aileler bazı vergi ve angaryalardan muaf tutulmuştu. Bu da yetmemiş bekarlık vergisi getirilmişti.
İslam düşmanı Halk Evleri bile Türk aile yapısı, âdâbı muaşeret ve beslenmeye yönelik hatırı sayılır kitaplar, broşürler neşrediyor, konferanslar verdiriyordu.
1955’e gelindiğinde Amerika’da doğum kontrolü ve kürtajı yasaklayan anayasa maddesi iptal edildi. Bu gelişme 1800’lerin ilk çeyreğinde İngiltere’de hortlayan öjenikçi çete için büyük bir başarıydı ve nüfusun azaltılması için büyük bir engel aşılmış oldu.
Artık her yerde kampanya yapmak serbestti. Türkiye de bu soysuzluktan en başta nasibini alanlardandı. Artık nüfus dolayısıyla da çocuklar düşman ilan ediliyordu. Savaş yorgunu Türkiye’nin nüfusu da hayli azalmıştı. 1930’lardaki kampanya ve teşviklerle mesele hâl yoluna konulmuştu ki Rockefeller girdi devreye. Nihayetinde Türkiye’nin tüm ayarlarını 27 Mayısçılar, İnönü ve Demirel’e bozdurdular. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. 12 Eylülcüler ise meseleye kürtajı da serbest bırakarak tüy dikti.
Türkiye’deki kemalist, laik ve seküler zenginler Vehbi Koç liderliğinde örgütlenip Türkiye’ye pranga vurduruyordu. 28 Şubatçılar İmam Hatip Liselerinin önünü kesmek için tüm meslek liselerini budamıştı. O günlerde sessiz kalmak bir yana destek veren Koç, 2006’da milletle alay edercesine “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” adlı reklamlar yayınladı.
Bu kez devreye dönemin Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer girdi ve İHL’ler, meslek liseleri ve milletin çocuklarının geleceğine 28 Şubat kadar ağır bir engel daha koydu. Bu kastın adı 4+4+4 idi. Bu da yetmedi çocuklar ‘okul öncesi eğitim’ adı altında ailelerden koparılıp âdeta bebekken devşirilmeye başlandı.
2 yıl anaokulu
4 yıl ilk
4 yıl orta
4 yıl lise
2 yıl yüksek lisans
4 yıl doktora derken her şey yolunda giderse 20 yıllık kesintisiz eğitim dayatması başlamıştı.
Üniversiteyi kazanamayan bütün gençler mesleksiz ve vasıfsız birer işsizler ordusuna dönüştürüldü. İşsize, askerliğini yapmamışa, evi, arabası ve hatırı sayılır bir gelire sahip olmayana kız da yoktu. Gerçi ortalıkta evlenecek kız da kalmamıştı. Zira zorunlu eğitim onlar için de geçerliydi. Yetmezmiş gibi Müslüman ailelerin kızları da feministleştirilmişti.
Artık erkekleri beğenmeyen, aza tahammülü olmayan, çocuk doğurmayan, ev işlerini yapmak istemeyen, istese de bilmeyen, pek çoğu evlenmeksizin yaşamak isteyen, bir kısmı eşcinselleşen, ‘kendi ayakları üstünde dur, elin erkeğine muhtaç olma’ telkinleriyle büyütülen kızlar türetildi.
Ve köy çocuklarının bile bağ-bahçe veya en vasat işleri yapmaktan uzaklaştıran bir eğitim sistemimiz oldu ve halen hayatta. Mevcut Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in dahi uzun gördüğü yozlaştırıcı bir sistem.
Aile kuramayan 20 milyon genç, nafaka zulmü nedeniyle evlenemeyen erkekler, çocuk istemeyen kadınlar, aile kurmanın servet gerektirdiği talep ve görgüsüzlükler, bitme noktasına gelen doğum ve derken Türkiye’nin geleceğinin yok edilmesi gerçeği…
Küreselci çetenin taşeronu DSÖ’nün 2008’de Türkiye’de de uygulamaya sokturduğu topuk kanı, aşı, şeker yükleme ve hastanede doğum zorbalıklarıyla ailelerin çocuk yapmasının da önüne geçiliyor. Ailelerin çocuklarını, kadınlarını ve geleceklerini korumaları bile suç sayılan, sanayiler ve farklı meslek erbabının meslek öğrenecek çıraklardan mahrum bırakıldığı acıklı ve planlı bir dayatma ile karşı karşıyayız.
Evet, derdimiz tâli tedbirlerle çözülemeyecek kadar büyük.
Türkiye’nin ivedi bir zihniyet devrimi, hürleşme ve çözüme ihtiyacı var. Ancak bu hususta devletin geneline, Millî Eğitim Bakanına, ebeveynlere ve toplumca hepimize düşen görevler var.
Zihniyet devrimi sadece devlet için değil, varlığın şımarttığı aileler için de geçerli. Kötüye öykünme, gelenek ve güzelden kaçma hastalığını hepimizin terk etmesi gerek.
Sağlık Bakanlığı ve Aile Bakanlıkları topuk kanı, aşı, şeker yükleme, hastanede doğum zorbalığı ve dayatmalarını sona erdirmeli. Ailelerle çocuk sözleşmeleri yapmalı. Millî Eğitim Bakanlığı ilk okulu 6 yıla çıkarıp sonrasında, zorunlu olmayan meslek liselerinin önünü açmalı. Anaokulu ve ortaokul gibi gereksiz şeyler bitirilmeli. Edebiyat/tarih, fen/matematik, meslek liseleri şeklinde yapılanmak da mümkün. Lisanını bilmeyen, edebiyat ve tarihinden habersiz ve de mesleksiz nesillerle bir yere varılmaz.
Başta çıraklık sistemi olmak üzere tüm okullara zorunlu İslam ve meslek ahlâkı ve meşru kazanç dersleri konulmalı.
Dünyanın Türkiye’ye, Türkiye’nin ise aile ve çocuğa ihtiyacı var!
Ramazan Bayramımız kutlu ve mübarek ola!